Selin Melek Aktan’ın “Açıl Susam Açıl” resim sergisinin geliri Soma felaketi mağdurlarına aktarılacak..
Selin Melek Aktan’ın, Apeiron Art Plus/Nişantaşı’nda 20 Mayıs’ta açılan Türkiye’deki 12.kişisel sergisi “Açıl Susam Açıl”, 31 Mart’a kadar gezilebilir. Sanatçının çok sevdiğim hayat dolu, yapıcı ve olumlu kişiliği masalsı tablolarının figürlerine de yansıyor. Dans eden, sevgi’li figürler, mutlu ve yaşanası bir dünyanın habercisi gibiler..
Sanat ve sanatçı tarifiniz nedir?
Farklı ülkelere seyahat etmenin, yeni kültürlerle tanışmanın beni en çok besleyen unsur olduğunu söyleyebilirim. Uzak Doğu Afrika, Güney Amerika gibi bizden çok farklı kültürlere sahip ülkelerden her zaman yeni fikirlerle dönüyorum. Bazen izlediğim bir film, okuduğum bir roman, hatta bir dükkanda gördüğüm bir kumaş parçası bile bana ilham verebiliyor.. Doğayla bütünleşmenin insan ruhunu arındırdığına ve yaratıcılığı beslediğine inanıyorum.. Son müzik albümümdeki üç parçamı sabahın 06.30’unda gün ağarırken etrafta an be an değişen renklere bakarak Maçka Parkı’nda yürürken yapmıştım. Sürekli aynı şeyi yapmaktan sıkılan bir yapım var.. Şiir, müzik, resim, heykel gibi disiplinler arası gezinerek kendimi yeniliyorum. İnsanoğlunun her hali bizlerin duygu dünyasına etki edip eserlerimize yansıyor..
Siyah içinde hüzünü, sıkıntıyı, aynı zamanda gizemi, yok oluşu barındıran bir renk.. Bir nevi kalabalıklar içinde kaybolma hali.. Ben genelde canlı ve kontrast renklerle çalışmayı sevsem de, arada bir gönlümde barındırdığım hüzün ölçüsünde siyaha boyadığım birkaç tuvalim var. Sonradan karşılarına geçip baktığımda geri planda çok flu meydana çıkmayı bekleyen renk fısıltıları fark ediyorum. O tablolarıma bakmak beni hüzünlendiriyor. Biliyorum ki o aralar pek mutlu değilmişim ve herşeye rağmen iyi olmak için çabalıyormuşum..
Geçen gün Maçka Parkı’nda çimlerin arasında yürürken, küçük beton basamaklara yazılmış bir şiir dizesi gördüm. Altında “şiir sokakta” yazıyordu. Beklenmedik tatlı bir sürprizle karşılaşmıştım.. Öyle hoşuma gitti ki, anlatamam… Diğer sanat kolları da ufak ufak sokağa taşınsa ve gündelik hayatın içinde insanlarla kaynaşsa ne iyi olur değil mi?
İstanbul’un kültür başkenti olduğu yıl önerdiğim bir projem vardı, hala olmasını çok isterim. Atatürk ve Sabiha Gökçen havaalanları uluslararası uçuşlar için çok özel ve güzel bir konumda.. Bazen insanlar bağlantılı uçuşlar için 3-4 saat dışarı çıkmadan havaalanında geçiriyorlar. Orada küçük de olsa bir güzel sanatlar müzesi olmasını, içinde sanatçıların eserlerinin afiş baskılarının veya günlük hayatta kullanılacak tasarım ürünlerinin olduğu art shopların olmasını çok isterim. Ayrıca havaalanında kapılara giden yollar üzerinde o kadar çok boş duvar var ki.. Oralara sanatçıların tablolarının büyük boy afişleri asılabilir. Cam fanuslar içinde son derece büyük ve etkileyici heykeller olsa o da çok hoşuma giderdi. Sanat havaalanından başlasa, ülkemize ayak basan turistleri önce ülkemizin sanatçılarının eserleri karşılasa muhteşem olmaz mıydı? O seneler bu konuda bir iki yazı yazmıştım, sonradan bir iki ufak deneme oldu ama hepsi güdük ve son derece amatörce kotarılmış şeylerdi, kimse farkında bile olmadı tabi ki.. Dünyadaki bir iki tanınmış romancıya içinde Istanbul’da geçen hikayeler olan romanlar yazdırmak isterdim.