Ayşegül Yeşilnil: “Resim ve Müzik benim ikiz çocuklarım…”
“Kağıttan Kayık”ı dinliyorum… Çocuksu, kırılgan, duygusal, zarif bir ses Ayşegül’ünki… Etrafımızdaki çemberi giderek daraltan çirkinlikleri birkaç dakika olsun unutturan seslerden… Onun sahne performanslarını da iyi bilirim. Abartısız, duyarak, hissettirerek söyler şarkılarını… Sahnede sanatçıdır, şarkıcı değil… Arkadaşımdır. Moda tasarımcısıdır, ressamdır, caz şarkıcısıdır, şarkı yazarı ve fotoğrafçıdır… Çok yönlü bir sanatçıdır Ayşegül Yeşilnil.
![]() |
“Yusufçuklar” Sanatçının tekniği ve “Kutsal 1001 Gece Hayvanları “adlı eserleri güzel sanatlar eğitimi veren bazı üniversite ve liselerde ders konusu olarak okutulmaktadır. |
İzmirlisiniz, İstanbul’da yaşıyorsunuz… Mukayese etmenizi istesem…
İzmir, Ege bölgesi, büyüdüğüm, eğitimimi aldığım coğrafya. Mukayese öylesine zor ki! İstanbul’da İzmir’de yaşadığımdan daha fazla zaman yaşadım. Mesleğimden dolayı seçmem gereken şehirdi İstanbul. Sanat ile ilgili çok önemli bir merkezdi. Ve minnet duyuyorum ki İstanbul’da yaşadığım yıllarda çok şey öğrendim, ürettim. İzmir’de edindiğim akademik bilgiler ile kariyerimi İstanbul’da oluşturdum. İzlediğim sayısız ulusal ve uluslararası etkinlik yaşamımı çok etkiledi. Uzantısında İzmirimde yapmış olduğum resim sergilerim ve caz konserlerim bana tarifsiz mutluluklar verdi. Her iki önemli şehrimizde yaşadıklarım bir bütünü oluşturuyor. Dolayısıyla benim için ikisi de çok önemli.
![]() |
“Armoni” |
İstanbul’u beş duyunuzla tarif et deseler…
Gün batımında Anadolu yakasından görünen İstanbul silueti, erguvan rengi, martı sesi, yosun kokusu, avucumda deniz, ızgara palamut tadı…
Var mı İstanbul’a dair bir hayal projeniz?
Projelerimi hayal aşamasında anlatmaktansa, gerçeğe dönüştürdüğümde paylaşmayı daha çok seviyorum. Dilerim yakında…
Yaşadığım yoğun müzik ortamının derin etkisiyle caz müzisyenlerinin gece yaşamını ve enstrümanlarını konu alan bir resim koleksiyonu hazırladım. Mitolojiden ve efsanelerden etkilenip oluşturduğum resimlerim de var… Fantastik, Zen, Balıklar, Rüyalar, Kutsal 1001 ve Gece Hayvanları koleksiyonlarım gibi…
Resim ve müzik birbirlerinden etkileniyorlar mı?
Onları ikiz çocuklarım olarak tarif ediyorum. Beraber büyüdüler ve birbirlerini her zaman olumlu anlamda etkilediler, geliştirdiler. Birbirlerine her zaman destek oldular, çoğalttılar. Sahnedeyken modellerim dinleyicilerim oldu. Dinleyiciyken ise sahnedeki müzisyenler ve enstrümanlar… Müzik konulu resimlerimde durum böyle…
Resim yaparken mutlaka ruh durumuma göre müzik dinlerim. Sanat bir bütün. Eğer hayata dair söyleyeceğiniz bir şeyler varsa, çekmiş olduğunuz bir fotoğraf bir şarkı sözü yazdırabilir size… Okuduğunuz yazı bir resim yaptırabilir ya da bir resim bir besteyi beraberinde getirebilir. Böylelikle farklı disiplinlerde kendinizi ifade edebilirsiniz.
1888 yılında Van Gogh, tını nüanslarına karşı duyarlılığını eğitebilmek amacıyla piyano dersleri almaya başlamıştı. Wagner’in müziği birçok ressama ilham kaynağı olmuş, Kandinsky’nin yapıtlarına da hayat vermiştir. Ve daha bir çok ressam Matisse, Klee, Emil Nolde, Franz Marc, Cezanne… hatta Klee, Bauhaus’ta verdiği derslerinde müzik resim ilişkisini sıklıkla işlemiştir. Klee, Bach’ın müziğinin birçok ressamı ne denli etkilediğini de derslerinde anlatmaktadır. Matisse caz müziğinden etkilenerek resim yapardı. Stravinsky, Picasso ve Chagall gibi ressamlarla sıkı bir dostluk kurmuştu. Her iki sanat arasındaki temel ayrılık şudur: Müzik zaman akışı içerisinde gerçekleşir, oysaki resim, tümüyle görülebilecek bir biçimde her an karşımızdadır.
Birçok insandan farklı şeyler görüyor, hissediyor ve duyuyorsunuz. Ve bu kendiliğinden oluyor. Yaşadıklarımın ayrıcalığının farkındayım ve bunun için her zaman şükrediyorum.
Mutluluğun tarifi?
Sağlıklı olmak ve sevdiklerinin sağlıklı olması, sevdiklerin ile yaşamak, sevdiğin işi yapmak… Saygı, güven, barış içinde, dürüst ve güvenceli bir hayat yaşamak. Sanatı paylaşmak, öğretmek, algılanmak, her anlamda iç huzuruyla uyumak ve güne gülümseyerek uyanmak.
Başarının tarifi?
Yapmaktan en büyük mutluluk duyduğunuz “ne” ise onu yapmak olduğunu düşünüyorum. Severek, elbette çok çalışarak ve çok emek vererek yapıldığında, başarı zaten gelir. Yaşamınızdaki, insanların manevi desteği de çok önemli. Kalbinizden çıkanlar içtenlik, hakikilik ve tevazu yüklü ise diğer kalplere doğrudan ulaşır. Tevazu ise yetkinlik ile beraber büyür. Aslolan, özümüze yapacağımız içsel yolculuktur. Ve ego anlamındaki “ben” değil gerçek “ben” ile tanışmak ve onu “biz”e dönüştürmemiz halidir .
Sanatçılar birbirlerinden beslenir mi ? biraraya gelmeleri neleri doğuruyor?
Tarih boyunca aynı ya da farklı disiplinlerdeki sanatçılar birbirinden etkilenmişlerdir. Bu konuda anlatılacaklar çok fazla elbette ancak iki örnek vermek istiyorum. Eric Satie, 20. yüzyılın en önemli bestecilerindendir. Grafik alanında çalışmalar yapan Satie ortaçağ mimarisi üzerine çalışırken, bu dönemin müziğinden yola çıkarak besteler üretmiştir… Picasso ile beraber çalıştıkları “Prade” balesinin müziklerini Satie, figürleri ve resimlerini Picasso yapmıştır. Bu baleden sonra Picasso pek çok bale gösterisinin tasarımı ile uğraşmaya başlamıştır. İlhan Usmanbaş ise Matisse‘in resimlerinden etkilenip 1947 tarihli yaylı dörtlüsünü bestelemiştir. 1952’de Salvador Dali’nin resimlerinden etkilenip oniki ton tekniğine geçiş yapmıştır. 1956’da ise Japon resmine duyduğu eğilim ona Japon müziğindeki “Pentaton” malzemeleri kullanmasını sağlamıştır.
![]() |
“Boğalar” |
1982’de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü – Tekstil Tasarımı Ana Sanat Dalı’ndan mezun olan Ayşegül Yeşilnil, Türkiye’de ilk kez üniversite bünyesinde açılan “Moda Tasarımı” Bölümü’nün ilk öğrencisidir. Prof. Ayten Sürür’den tek başına eğitim alarak Türkiye’de döneminin tek ve ilk üniversite mezunu moda tasarımcısı olmuştur. Lisans tezinin konusu “Geleneksel kadın giyim biçimi” olmuştur. Güzel Sanatlar Fakültesi – Müzikoloji Bölümü’nün çok sesli korosunda Erdoğan Okyay’dan ve sonrasında İstanbul’da Nükhet Ruacan’dan Şan eğitimi alan Ayşegül Yeşilnil, 1985 yılından beri yaptığı ağırlıklı caz ve mitoloji konulu resimlerden oluşan eserleriyle 19 kişisel sergi gerçekleştirmiştir. 1987 yılından itibaren birçok caz müzisyeniyle birlikte profesyonel olarak caz söylemeye başlayan sanatçı , caz şarkıları söyleyen ve caz resimleri yapan “tek sanatçı”dır. 1995’te yayınlan ve tüm sözlerini kendisinin yazdığı “Rüzgara Şarkılar Söyle” adlı ilk albümünde, Neşet Ruacan, Bülent Ortaçgil, Nezih Yeşilnil, Önder Focan, Erkan Oğur gibi müzisyenler kendisine eşlik etti.
![]() |
“Semender Trio” |
Fotoğraf sanatçısı Mehmet Kısmet ile reklam fotoğrafçılığı alanında sanat yönetmenliği çalışmaları yapan Yeşilnil, İsveçli rock grubu “İubar”ın isteği üzerine atölyesinde gerçekleştirilen performans sonrası, grubun müziğini resimledi. Bu proje kapsamında yaratılan resimler, Stockholm Rookie 2005 Müzik Festivali’nde grubun performansı boyunca barkovizyonda gösterildi. UNESCO Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyesi olan sanatçı, “Ayşegül’ün Rüyaları” adlı eserleriyle 2009 yılında UNESCO, A.I.A.P ‘ın Meksika -Campeche’de Maya tapınağında gerçekleştirilen VI. Uluslararası Avrupa ve Amerika Görsel Sanatlar Bienali’nde, Türkiye’yi temsil etti. UNESCO Uluslararası Plastik Sanatlar Dernekleri (IAA) Dünya Başkanı Rosa Maria Burillo Velasco tarafından anında İspanyolca çevirisinin yapıldığı “Mucize” başlıklı bir konferans verdi. Komite tarafından düzenlenen törenle “Uluslararası Ustalık Belgesi” ile onurlandırıldı. Ülkemizde ve dünyanın farklı ülkelerinde koleksiyonerlerde eserleri bulunan sanatçı resim çalışmalarını halen İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir. Caz konserlerine ise kendi grubu Ayşegül Yeşilnil Quintet ile devam etmektedir.
http://www.sanatgezgini.com/artistdetay-1342108407-aysegulyesilnil-1.html
![]() |
Ayşegül Yeşilnil Şarkıları: But Not For Me |