Serpil Aslan: “.. görmezden geldiğimiz, sahiplenemediğimiz, tanımlamadığımız ve gün ışığına çıkarmadığımız için karanlıkta bıraktığımız duygularımız..”

1 481

Serpil Aslan’ın 14 Ekim’de Maçka Sanat Galerisi’nde açılan ve 29 Kasım’a kadar izlenebilecek kişisel sergisi “Amigdala/Amygdala”yı gezerken içimi büyük bir ürperti kapladı. Mekanın soğuk mimarisi ve sanatçının tekinsiz görünen heykelleri ile işbirliği yapıp bu hissi başarıyla yaratmıştı üstümde.. 

Basın bülteninde yazılanlara göre sanatçı, mistik simgeler ve çocukluk psişeni üzerinden insanlık olgusuna odaklanarak birebir gerçekleştirdiği çocuk heykelleriyle insanların “Amigdala”sına vurgu yapıyor. Çalışmalarının çıkış noktasını spritüalizm, bilinçaltı, rüya, kimlik, cinsellik, toplumsal yargılar, düzen, kadın erkek arasındaki hiyerarşi gibi kavramlar oluşturuyor. Siyah beyaz heykellerinin her birinde vurucu bir peak (zirve) yaşatan kırmızı rengin de etkisiyle çok daha çarpıcı ve bazen de algıyı zorlayarak kendini gösteriyor, izleyiciyi “irrite” (rahatsız) ediyor. 

Heykellerinizin ilham perileri kimler, neler?
Çocuklar ve çocukluk çağımız benim çıkış noktamdır, ilham kaynağımdır. Çocuklar, çocuklara dair ne varsa (mistik simgeler, çocukluk travmaları) çocukluk psişeni üzerinden insanlık olgusuna odaklanarak heykellerimi oluştururum.

Malzemeleriniz nedir?
Genel anlamda karışık teknik diyebileceğim malzemelerimi kısaca saymam gerekirse, epoksi, efeskim tecnogrout, polyester, peruk, pvc boya ve çeşitli vernikler diyebilirim.

Serginizdeki heykellerde göze çarpan kırmızı vurguları anlatabilir misiniz?
Siyah – beyaz heykellerimin her birinde vurucu bir peak (zirve) yaşatan kırmızı rengin etkisi, izleyicinin odaklanabileceği bir vurgu noktasıdır. İzleyici, heykellerde kırmızı renk olan obje , nesne veya kısım her ne ise çok daha net, spesifik çok daha çarpıcı ve bazen de algıyı zorlayarak kendini gösteren heykelleri inceleyip, hemen sonrasında bu heykellerin onlarda yarattığı “irite edici” hisle yüzleşiyor.

Serginizin adı ve eserlerinize değen anlamı hakkında bilgi verir misiniz?
Sergimin adı olan “Amigdala” kavramı, en basit haliyle beyindeki endişe ve korkunun kaynağı olan bademcik şeklindeki kısımdır. Beyindeki duygu merkezidir. Ve bunların başında da “korku” geliyor.

İşte tam bu noktada benim heykellerimin altyapısı oluşuyor. Hepimizin maruz kaldığımız fakat görmezden geldiğimiz, sahiplenemediğimiz, tanımlamadığımız ve gün ışığına çıkarmadığımız için karanlıkta bıraktığımız duygularımız vardır.

Yaşadığımız geçmiş olaylar, bugünkülerle karşılaştırılır ve aynıymış gibi algılayıp fevri hissiyatlara, davranışlara yol açar (korku – anksiyete – panik atak gibi).. Sahip olduğumuz travmatik hatıralar, flashback (yeniden yaşantılama), çocukluk çağı travmaları, anksiyete işte tüm bu duyguları heykellerimde kullanarak insanların “Amigdala” larına yüklenmek istedim. 

Tasarımlarınızın gelişim ve değişim sürecinden bahsedebilir misiniz?
Son dört senedir çocuk heykelleri üzerine işler üretiyorum. İlk zamanlar çocuk kıyafetleri üzerinden deneyimlemeye başladığım heykel sürecim yerini hayalden tasarladığım komposizyonlardan sonra birebir çocuk heykelleri yapma isteğine bıraktı.

İki boyutta etkili duran desenlerimi en gerçekçi, duygu yüklü haliyle daha çarpıcı nasıl yaratabilirim? sorusuyla gelişim ve değişimim başlamış oldu. 2012 de ürettiğim ve etkili görülen “ölü” çocuklar serisi ile ciddi bir sürece girmiş oldum ve hemen sonrasında da siyah – beyaz heykellerime daha bütünleştirici olduğuna inandığım üçüncü bir renk olarak kırmızıyı dahil etmeye karar verdim ve böylece ortaya Amigdala serisi çıkmış oldu.


Kavramsal sanatı tercih nedenleriniz nedir?
Çünkü ben heykel yapmak üzere yola koyulup bu amaca yönelik fikirler üretmek yerine geleneksel gereçlerin ve biçimlerin ötesinde düşünüp fikirlerimi, üzerinde araştırmalar yaptığım kavramları uygun malzemeler ile ifade etme amacı içindeydim. Bunu da en iyi, kendilerini alışılageldik (sanat eseri) biçimde göstermeyen sanat eserleri için kullanılmaya başlanan kavramsal sanat tercihim ile yapabilirdim.  

Sanat ve sanatçı tanımınızı alabilir miyim?
Sanat, belli kalıplar içine konulamayan, estetik olan, yaratıcılığın veya hayal gücünün ifadesi olarak insan duygularının dışa vurumudur. Sanatçı ise, herkesin duyduğunu, gördüğünü, hissettiğini, düşündüğünü farklı şekilde duyan, farklı şekilde düşünen, farklı şekilde hisseden, farklı şekilde yorumlayan, yansıtandır; duyulmayanı duyan, görülmeyeni gören, olmayanı bulan kişidir. 

Toplumu sanatla barıştırma görevi size verilseydi neler yapardınız?
Öncelikli görevim sanatta evrenselliği hedeflemek olurdu. Sanatı yorumlamak, özümleyebilmek, anlamak, sanatla iç içe olmakla mümkündür. Sanat, bir toplumun gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılıdır. Peki bizler, birey veya toplum olarak ne kadar sanatla ilgiliyiz? Topluma faydalı olabilmek için neler yapabildik veya yapmaktayız?

Sanatın var oluşunu, sanatın toplum ile ilişkisini, dış etkenlerin sanatçıya nasıl yansıdığını ve sanatçının bunu nasıl ifade ettiğini, kent yaşamındaki yabancılaşmayı, kent insanındaki mutsuzluğu, kırık dökük insan ilişkilerini yansıtmaya çalışır ve düzeltmek için gereken her şeyi gerçekleştirirdim.. Unutulmamalıdır ki, bir toplumun ilerlemesinde en önemli etkenlerden biri bilim, kültür, felsefe, yaşam standartları ve sanat arasındaki etkileşimdir.

Sanatın mutluluk ile nasıl ilişkilendirebilirsiniz?
Sanat başlangıçta bireysel bir eylem olduğu için sanatçıya haz veren bir süreçtir. Benim için öyle..
Bu ilişki, çok ruhani bir edinimdir aslında.. Sanatçı tasarladığını oluşturup–üretip, ortaya çıkan sonuçtan duygu-his açısından memnun ise, aynı zamanda bir izleyici olarak da işe baktığı zamanki hissiyatı aynı ise, işte o zaman yaşanılan deneyim haz verici bir mutluluk oluyor. 

İstanbul’u beş duyunuzla nasıl tanımlamak istersiniz?
Sanırım bu güzel soruyu en iyi Orhan Veli’ nin İstanbul’u dinliyorum adlı şiirinden bir alıntıyla cevaplayabilirim;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.. 


Serpil Aslan Berkin Elvan heykeliyle

İstanbul için bir hayal projeniz var mı?
İstanbul gibi büyük bir metropolitan’de yaşayan biri olarak, nüfus artışının yoğunluğunu da düşünürsek bu şehirin olmazsa olmazlarından biri Sanat Kütüphanesidir diye düşünüyorum. Toplumu sadece sanata dair keşfetmeye yönlendirecek, teşvik edecek, hem teorik hem deneysel pratiklere ulaşılabilecek büyük bir sanat alanı oluşturma hayalim var. Sanat, düşünceyi besleyen ve daha farklı düşüncelerin ortaya çıkmasında büyük rol oynayan alandır. Hızla artan nüfusa karşın sanatla yeterince ilgilenmiyoruz, yeterince düşünmüyor ve yeni fikirler de üretmiyoruz. İşte bu durumdan şikayetçi olduğum için sanatla ilgilenilebilecek bir “Sanat Kütüphanesi” platformu oluşturmayı planlıyorum.

1 yorum
  1. Dilek Seventaş diyor

    Çok etkileyici… Tebrik ediyorum!

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.