İbrahim Koç’un Kaz Kafalı heykelinin ardından…
![]() |
| Contemporary 2011’den |
İbrahim Koç heykelleriyle 2008’de Lokomotif Kültür ve Sanat Derneği’nin Moda’da düzenlediği “Teneffüs” sergisinde tanıştım. Metalden dev bir sivrisinek heykeli ile katılmıştı.
Koç’a önce bunu sordum: Ülkemiz insanının sanatla ilişkisi bu kadar mesafeliyken üretimlerinizi nasıl bu kadar sarsıcı bir şekilde sürdürebiliyorsunuz?
1980 sonları ve 1990 Türkiye’sindeki değişim dönüşümü yaşadım ve çok iyi hatırlıyorum. Bu dönem Türkiye için kapitalizmin gerçek yüzünü göstermeye başladığı çok kirli bir dönüm noktasıdır. O dönemde çok da fazla yabancılaşmamış, aksine ayrımcılığın olmadığı, kendi kültürüne ve değerlerine sahip çıkan bir toplum yapısına sahipti Türkiye. Ne zaman; Sistem bilinçli olarak özelleştirmeye yöneldi, özel televizyon kanalları ortaya çıktı ve küçük esnaf yerini büyük alışveriş merkezlerine bırakmaya başladı o zaman toplum da yavaş yavaş yabancılaşmaya başladı kendine. O dönemde başlayan iktisadi gerçeklik ise günümüz Türkiye’sini inşa etti ve etmeye devam ediyor. Küçük kentler deki insanlar köylerini, kasabalarını terkederek büyük şehirlere göç etmeye zorlandılar ve daha önce üreterek kazandıkları paranın daha azına çalıştırılmaya mahkum edildiler. Sistem, robotik bir toplum ortaya çıkarmaya başladı. Kapitalizm böyle emrediyordu… Toplumun elindeki nimetleri sinsice ellerinden alarak (çiftçinin ürettiğini çiftçiye daha ucuza satarak veya onları ihtiyaç sahibi yaparak sistemin hizmetçisine dönüştürmek gibi…) üretimin durmasına neden oldular, tüketen ve sorgulamayan bir toplum inşa ettiler. Sivrisinekleriniz neden bu kadar büyük? Oysaki dinozorunuz küçük…
Öğrencilik yıllarımda başlayan bir süreç aslında… İlk yaptığım heykeller genellikle küçük ve kaide üzerinde sergilediğim çalışmalardan oluşuyordu. İlk sergimi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nde son sınıftayken açmıştım. Mezun olduktan sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yüksek lisans eğitimime başladım. Aynı dönemde 6 ay kadar Rahmetli Ömer Uluç’a yardım ettim. Ömer Uluç benim için çok değerli, saygı duyduğum, birçok konuda etkilendiğim bir sanatçıdır. Çalışmalarımı enstallasyona dönüştürmem ve rengi kullanmamda büyük etkisi olmuştur. Bu süreç devam ediyor. Bundan sonraki çalışmalarımda daha yeni medyalar kullanmak istiyorum. Nasıl bir meyve zamanla olgunlaşıp yenecek kıvama geliyorsa, sanatçının üretimi de bu şekilde zamanla olgunlaşır. Aklıma çok yeni fikirler gelse de o fikri hayata geçirme zamanı geldiğine inanmıyorsam cepte saklayıp daha sonrasına bırakıyorum. Mesela, 2011-2012 yılı için üretmiş olduğum “ötemorfoz” isimli projemin çizimlerini 2005 yılında yapmaya başlamıştım.
Sanatçı ile izleyici arasındaki iletişim nasıl olmalı?
Rönesans bilindiği üzere 15.yüzyılda başlamıştır. Ortaçağın karanlık geçmişi ile yüzleşen ve aydınlanmanın önünü açan insan odaklı bir reform hareketidir. Daha önceleri loncalarda usta-çırak ilişkisi ile kiliseye üreten sanatçılar, loncalardan çıkarak özgür bir şekilde üretmeye başlamışlardır. Rönesans zaten günümüze kadar gelecek olan bir değişimin başlangıcıydı. Burada tutup da akademik bir bilgi vermekten ziyade şunu söylemek istiyorum. Her yeni buluş daha çok yabancılaşmaya zemin hazırlar.. Her yeni çıkan teknoloji bir öncekini kullanılamaz hale dönüştürür. Bu yüzyıllar önce de böyleydi günümüzde de böyle olmaya devam ediyor. Sanat da bundan fazlasıyla nasibini alıyor. Her yeni oluş, yeni problemler doğurarak, yeni yapıtların, yeni materyallerin ve yeni medyaların ortaya çıkmasına neden oluyor. Dünya yok olana kadar sanatsal üretim hep devam edecek…
Yaşadığınız kent hakkında neler düşünüyorsunuz? Neler yapmak isterdiniz onun için?
![]() |
| www.ibrahimkoc.com |




